31 Aralık 2007 Pazartesi

Et Paçası



Kurban bayramı ertesinde bloglarda baya bir et yemeği tarifi verildi. Kurbanlık etleri değerlendirmek için güzel tariflerle karşılaşmak iyi oluyor. Ben de kurban bayramının son günü yaptığım ve bir Antep yemeği olan et paçasının tarifini vermek istedim. Et paçası adından da anlaşılacağı üzere kelle paçanın et ile yapılanı. Kelle yemeyenler için bir alternatif. Ben aslında uzun süredir haşlama yapmak istiyordum ve bu yüzden koyunun boynunu haşladım, eşim sade yemek istemediği için onun tabağını et paçası olarak hazırladım. Bense sade haşlama yemeyi tercih ettim. Bu yüzden malzeme miktarlarından ziyade yapılışını vereceğim sizlere.

Malzemeler:
Parça siyah et
Sarımsak
Nohut
Tuz,karabiber,limon
Arzuya göre salça veya pulbiber

Hazırlanması
Ben koyunun boynunu kullandım, tüm boynu iyice temizleyip düdüklüye yerleştirdim, 1 bardak önceden ısladığım nohutu ve üzerini 3 parmak geçecek kadar su ile doldurup kefi gelene kadar düdüklünün ağzını kapatmadan pişirmeye başladım. Kaynamaya yakın çıkan kefini kaşıkla alıp düdüklünün ağzını kapattım ve 1 saat kadar pişirdim(düdüklünüze göre bu süre değişir ama etin lif lif ayrılması için etin iyi pişmiş olması gerekiyor).
Et piştikten sonra ayıklayıp küçük küçük didikledim ve tekrar tencerenin içine attım
Bu aşamada eğer salçalı isterseniz salçayı sulandırıp tencerenin içine katmanız lazım. Ezdiğiniz sarımsak, tuz,karabiber,limon suyunu da tencereye ekleyin ve kısa bir süre daha pişirmeye devam edin.
Ya da dilerseniz benim yaptığım gibi tencereye hiç bir baharatı koymadan sadece haşlama et ve suyundan tabaklara alıp sarımsak,limon ve pulbiberini tabağa ilave edebilirsiniz.
Yanında pirinç pilavı ile yenilen bir yemek.

25 Aralık 2007 Salı

Vişneli Brovni - En tatlı Hediyeler



Etkinliklerin biri bitip diğeri başlıyor ve ben çoğunu kaçırıyorum artık. Zaten devamlı ziyaretime gelen arkadaşlarım yazdan beri sitemi çok fazla güncelleyemediğimi biliyorlar. Bildiğiniz gibi yaz içerisinde bir rahatsızlık geçirmiş ve mutfaktan uzak kalmıştım. Şimdi çok nadir yaptığım kek-kurabiye tarzı şeylerin haricinde sadece yemek yapmak için giriyorum mutfağa. O da haftada 1-2 gün ve yaptığım yemekler de her zaman burada yayımlayacağım türden olmuyor. Bir süre daha sanırım böyle gidecek. En geç şubatın ortasında 4 aylık bir izne çıkacağım, gerçi o zaman biraz daha "ağır :)" olacağım ve yine mutfakla pek ilgilenemeyeceğim ama blogumu kapatmayı, tamamen bırakmayı istemiyorum. Bazen basitte olsa yaptığım şeyleri buradan sizlerle paylaşmaya devam edeceğim inşallah.

Şimdi zamanı gelen etkinlik "En tatlı hediyeler", biliyorsunuz bu etkinlik dalgası Ayşe tarafından başlatıldı ve çok güzel bir şekilde devam ediyor. Bu sanırım 4. etkinlik ben ancak yakalayabiliyorum. Ev sahibi ise yaptıkları ve fotoğrafları ile hepimizi kendisine hayran bırakan sevgili Burçin. Ben ona kolaylıklar dileyerek aslında bu etkinlik için hazırlamadığım ama sonradan "neden olmasın" diye düşünüp biraz süsleyerek fotoğrafladığım brovniler. Tarif Oktay ustaya ait, içi ıslak güzel bir brovni ama maalesef hala Eti bu işi benden daha iyi yapıyor.

Vişneli Brovni
Malzemeler:
  • 180gr bitter çikolata
  • 1 su b.toz şeker
  • 100 gr tereyağı
  • 3 yumurta
  • 1 paket vanilya
  • 1 tatlı kaşığı kahve
  • 4 tepeleme yemek kaşığı un
  • 1 kase vişne (ben dondurulmuş vişnelerimden çok az kullandım ama daha fazla kullansam daha güzel olacakmış, bence vişne reçelinin tanelerini de kullanabilirsiniz ama o zaman şeker miktarına dikkat etmeyi unutmayın)
Hazırlanması:
  • Bitter çikolatayı ve tereyağını bir kaseye doğrayın, birlikte microdalga fırında veya benmari usulü eritin.
  • Yumurta ve şekeri çırpın. Vanilya ve kahveyi de ekleyip çırpın.
  • Erimiş olan tereyağı ve çikolatayı da ekleyip çırpın.
  • Unu da ekleyip karıştırın. (Tarifte yaklaşık 5 tepeleme yemek kaşığı diyordu ama bana 4 tepeleme yemek kaşığı yeterli geldi, siz kıvamına göre ayarlarsınız)
  • En son vişneden üzeri için biraz ayırıp diğerlerini hamura ekleyip karıştırın.
  • Fırın kabına boşaltıp (ben 22 cm.lik kelepçeli kalıp kullandım) ayırdığınız vişnelerle üzerini süsleyin. 165 derecede üzeri kuruyup içi yumuşak kalacak şekilde pişirin(yaklaşık 25 dk.).

19 Aralık 2007 Çarşamba

Bayram tebriği

Tüm islam aleminin mübarek Kurban bayramını en içten dileklerimle kutlarım.

Blogcu arkadaşlarımı ziyaret edip tek tek bayram tebriği yazamıyorum. Bu vesile ile herkesin bayramını buradan kutluyorum.

7 Aralık 2007 Cuma

Güzel bir aparatif



Dün işten eve dönerken şöyle güzel bir domates sosu hayali kurdum. Buzdolabında bekleyen, yazdan hazırladığımız yarım kavanoz domates konserversi* de vardı. Ama tabi bu domates sosunu birşeye bağlamak gerekir diye düşündüm, makarna, kızartma v.b. birşeye. Hem mutfakta çok durmak istemediğimden hem de bitirilmeyi bekleyen Alaca çorba olduğundan sosu hazırlayıp içine biraz kaşar rendeleyip ekmeğin üzerine sürerim diye düşündüm. Buzdolabını açtığımda dolapta bekleyen yufkayı görünce hemen kafamda yukardaki şekil oluştu. Ve bu aparatifi hazırladım. Çok lezzetli ve çok pratik oldu.

Bunun için öncelikle bir tavaya biraz zeytinyağı koyup üzerine bir diş sarımsak ve küçük bir adet biberi halka halka doğradım. Yazdan közletip buzluğa kaldırdığım kırmızı biberlerden de bir parça doğradım ve hepsini ateşte çevirdim. Üzerine domates konserversinden 4 kaşık kadar koyup pişirdim. Ben tatlandırmak için baharat olarak karabiber, pulbiber ve kuru fesleğen kullandım. Bu sırada yufkanın yarıçapı uzunluğunda 10 cm. genişliğinde şeritler kestim (yufkanın tamamını kullanmadım) ve bir kenarına kaşar peyniri koyup muska şeklinde katladım. Teflon tavada tereyağı ile iki tarafını da kızarttım. Bu böreklerin üzerine domates sosunu döküp yemek için sabırsızlandığım sırada fotoğrafını çektim :)

* Domates konserversini yazdan aldığımız güzel domateslerle babam hazırladı. Soyup robottan geçirdiği domatesleri(aslında soyulmasa da olur) ocağa aldı, kaynamaya başladığını görünce altını kapattı (çok az tuz atarak). Sıcakken kavanozlara doldurup ağzını sıkıca kapattı.

3 Aralık 2007 Pazartesi

Zeytin piyazı



Bu piyaz, Gaziantep'de sabah kalvaltılarında yenir ve çok sevilir. En büyük farkı tabii ki kullandığımız zeytin. Zeytinin şimdi tam zamanı. Alınan yeşil zeytinler taş ile kırılır ve çekirdekleri tek tek ayıklanır. Sonra bir kaba alınarak hergün suyu değiştirilip tatlandırılır. Tatlanan zeytinin üzerine tuzlu su yapılarak serin bir yerde bütün kış muhafaza edilerek tüketilir. Tüketim yerleri bu şekilde kahvaltılık olarak bir de zeytin böreği yaptırılarak. Zeytin böreği tarifini bu kış veririm inşallah şimdi kahvaltılara güzellik katan bu piyazın tarifini vermek istiyorum:

Bir kaseye alınan kırık zeytinler sudan geçirilir. Üzerine maydanoz, taze veya kuru soğan doğranır (ben taze soğan ve küçük kuru soğan olmadığı için koymadım, yerine sivri biber ekledim). Biraz sumak, pulbiber ve limon ile tatlandırılır. Zeytininize göre biraz da zeytinyağı ekleyebilirsiniz.

29 Kasım 2007 Perşembe

Öcce (Ökçe)


(Resmi büyütmek için üzerine tıklayın)

Bu yemek mücvere benziyor, ama içinde sebze olarak sadece taze soğan, taze sarımsak ve maydanoz var. Bunları doğramak biraz oyalıyor, kızartıldığı için de biraz ağır oluyor ama tadı gerçekten güzel. Ben ilk kez yaptım ve sonuçtan memnun kaldım. Ama ilk kez yaptığımız için miktarı biraz fazla kaçırmışım. 2 kişi için yarımşar kilo soğan ve sarımsak gerçekten çok fazla oluyormuş. Hatta ben doğradığım tüm sebzeleri en büyük boy borcam kapaklı tencereme alıyordum, yeşillikler bittiğinde kapta hiç yer kalmadığı için mecburen tüm malzemeyi geniş ve derin olan köfte leğençesinde(*) karıştırmak zorunda kaldım.

(*): Köfte leğençesi, Gaziantep' de köfteye çok düşkün olunduğu için mutlaka her evde olur. Bu kap eskiden bakır olurmuş şimdi parlak metalden yapılıyor. Çapı 50 cm. derinliği ise 10 cm. olan bu leğençede fazla miktarda yoğrulan köfteler bile etrafa saçılmadan rahatlıkla yoğrulabiliyor.

Not: Bu yemeğin adı Antep yemek isimleri geçen yerlerde Öcce geçiyor ama bu yemeğin halk arasında ismi Ökçe.

Malzemeler: (8 kişilik)
  • 1/2 kg. taze soğan
  • 1/2 kg. taze sarımsak
  • 3 bağ maydanoz
  • 5 adet yumurta
  • un(*)
  • 1/2 kaşık salça
  • tuz, karabiber, pulbiber, sıvıyağ
(*): un için miktar vermememin sebebi ben direk un kullanmadım. Ekmek fırınından aldığımız mayalı ekmek hamuru (3 X 134gr.) + 3 kaşık un kullandım. Bu şekilde öcceyi kızartırken içi daha güzel pişti. Ama hazır ekmek hamuru bulamazsanız direk un da kullanabilirsiniz. Un miktarını kıvamına göre ayarlayabilirsiniz.


(Resmi büyütmek için üzerine tıklayın)

Hazırlanması:
  • Soğan, sarımsak ve maydanozu yıkayıp küçük küçük doğrayın geniş bir kaba alın.
  • Doğranmış yeşilliklerin üzerine yumurtaları kırın, salçasını, tuzunu ve baharatlarını ilave edin.
  • Eğer yukarda bahsettiğim gibi mayalı ekmek hamuru kullanacaksanız onu da ekleyin un kullanacaksanız azar azar un ekleyerek elinizle hepsini karıştırın. (Ben ilk önce 2 hamur+4 yumurta koydum ama kıvamı tutmadığı için 1 hamur+1 yumurta daha ekledim)
  • Eğer hamur kullandıysanız 3 kaşık kadar daha un ekleyerek en son kıvamı tutturun (kıvamı mücver gibi olarak, kaşıkla yağa dökülüp kızartılacak şekilde)
  • Kızgın yağa birer kaşık bu karışımdan dökün(üzerini kaşığın tersi ile düzeltin)
  • Her iki tarafını da kızartıp kağıt havlu serili tabağa alıp fazla yağını çektirdikten sonra servis edebilirsiniz.

26 Kasım 2007 Pazartesi

Blogcu arkadaşımıza veda



Onu blogum daha çok yeniyken tanıdım. Hemen her mesajımın altına yorum bırakırdı. Ben de kendisini ziyaret ettiğimde blogunda bir sıcaklıkla karşılanırdım. Neşeli bir şekilde anlattığı çocukluk anıları, kardeşi ile yaşadıkları, zeytin sevgisi, yaptığı pasta-börekleri komşuları ile iştahla yemesi... Eminim gerçek hayatta da etrafına pozitif enerji yayan bir insandı ve tabii çok sevilen... Ben onunla bloglarımıza bıraktığımız mesajlar dışında tanışmıyor olsam da çok seviyordum, hatta özel hayatı hakkında bir fikrim dahi olmasa da, yalnız yaşadığını bildiğim için "ah evlense de yuvasını kursa ne güzel olur" diye düşünecek kadar yakın hissediyordum.

Hastalığı anladığım kadarı ile aniden ortaya çıkmış, kendimi keşke daha önce farkına varsaydı diye düşünmekten alıkoyamasam da biliyorum ki, büyüklerimizin dediği gibi, ölüm ve düğün günü tarihini şaşmaz.

Bu üzücü haberi zaten bir çok blog arkadaşımızdan almışsınızdır, ama ben de blogumda o güzel insanı anmadan geçmek istemedim. Hem belki onun için yapılacak olan hatim duasına bir katkınız olur diye düşündüm. Mekanın cennet olsun Esra....

18 Kasım 2007 Pazar

Ye#28 Geleneksel kış hazırlıkları

Geleneksel kış hazırlıkları etkinliği için Gaziantep'de yazdan yapılan sumak ekşisinin reçetesini veriyorum. Ev sahibi Mahzun Prenses.



Sumak Ekşisi

Sumak Ekşisi



Beni takip edenler genelde yemeklerde ekşi olarak sumak ekşisi kullandığımı bilirler. Çünkü sumak ekşisi Gaziantep'de yemeklerde sıklıkla kullanılan lezzetli bir ekşi. Sanırım bunda acı kadar ekşiyi de sevmemizin rolü büyük ki yemeklerimizde ekşi sıkça kullanılan bir tat (
bulgurlu dolma, etli dolma, pirpirim aşı, kabaklama,doğrama,ekşili ufak köfte,mercimekli çorba daha önce verdiğim tarifler).

Hem size sumak ekşisini tanıtmak hem de yazdan yapılan bu güzel lezzet ile kış hazırlıkları etkinliğine katılmak için annemin yaptığı ekşinin tarifini vermek istedim.
Sumaklar annemlerin bağlarındaki ağaçlardan. Birkaç yıldır sumak ekşisini annem anneannemle birlikte yapıyor. Bu sene anneannem tam o sırada Eskişehir'de olduğu için annem tek başına yaptı. Bana da her sene mutlaka bir miktar veriyor. Ayrıntılı tarifini de ondan aldım.

Hazırlanması:

Sumaklar plastik bir leğene konup üzerine su dökülüyor. Biraz bekletilip başka bir leğene alınıp yeniden sumakların üzerine su dökülüyor. Bu şekilde sumağın ekşisi suya alınıyor. 2 su veya sumak çok ekşi ise 3 su ekşisi alınıyor. Bu suların üzerine az miktar un serpiştiriliyor ve bu şekilde bir gece bekletiliyor. Bir gece bekleyen suların tortuları dibe çöküyor. Dibe çöken toprtuları ayıtmak için dikkatlice sular küçük kaplara alınıyor. Yalnız kaplar alimünyum veya parlak yüzeyli
olmamalı yoksa sumak ekşisi onları deler. Plastik veya çinko kullanılmalı. Küçük kaplara alınan ekşi sular güneşe konuyor. Bir gün sonra tülbentten geçirilerek süzülüyor ve yeniden güneşe konuyor. Tülbentten geçirme işlemi ertesi gün yineleniyor. Daha sonra kıvam alana kadar güneşte bir kaç gün daha bekletiliyor. Artık ekşi haline geldikten sonra çelik bir tencerede ocağa alınıyor ve içine bir miktar limon tuzu eklenerek karıştırılıyor. Kaynamaya başlar başlamaz altı kapatılıp soğutuluyor ve plastik veya cam şişelerde muhafaza ediliyor.

Not: Limon tuzu kullanılmasa da olurmuş ama annem eğer kullanılmazsa hem ekşi tuza keser hem de konulan yemeğin rengini karartır dedi.

Bu etkinliğin bir ay önce olması belki bu sene için daha çok işimize yarayacaktı ama eminim gelecek sene için harika şeyler öğrenmiş olacağız. Tüm tarifler için Mahzun Prensesi ziyaret edebilirsiniz.

9 Kasım 2007 Cuma

Bıçak arası pide



Türk mutfağında ortak lezzetlerden biri sanırım pidedir. Karadenizin pidesi çok meşhur. Ama bunun yanında diğer yörelerde de pide tarzı yemekler illa ki yapılıyor. Mesela Konya'nın etli ekmeği, Gaziantep'in lahmacunu buna örnek olabilir.

İstanbul'da olanlar için önerebileceğim iki yer var. İlki Taksim'deki (yoksa Beyoğlu mu deniliyor oraya?) Nizam pide. Galatasaray lisesinin tam karşısındaki sokakatan girince 100 m. kadar ilerde sağdaki sokağa dönüyorsunuz (sanırım 2. sokaktı) soldaki 2. dükkan Nizam pide. Size önerim Nizam speciali yemeniz. Pizzayı da andıran bir pide ama ben üç kez gittim ve arada aklıma geldikçe hala canım ister. Fiyatları da İstanbul için uygun sayılır.

İkincisi ise geçen sene eşimle Avcılarda yediğimiz pide. Sanırım Karadeniz pidesi yapıyorlardı (kapalı ve açık olarak iki pişme türü vardı, biri Samsun veya Trabzon diğeri Rize usulüydü yanlış hatırlamıyorsam). Maalesef ismini bilmiyorum pidecinin. Avcıların işlek caddesinde dolaşırken (mağazaların olduğu yer) öğle yemeği yemek için görüp girmiştik. Eşim kıymalı bense bıçak arası yemiştim. Benim ısmarladığımı daha çok sevmiştik. Baya da yoğun bir yerdi, çevre işyerlerinden öğle yemeği için sipariş verenler çoğunluktaydı. Belki neresi olduğunu tahmin eden birileri ismini verebilir?

Gelelim yukarda görünen pideye. İşte yediğim tüm güzel pidelerin hatrına evde bıçak arası pide projesini hayata geçirdik eşimle. İç malzeme istediğimiz gibi çok güzel oldu ama yaptığım hata pideyi mahalle fırınına göndermek oldu. Düşüncemiz hem hamur ve pişmesi ile uğraşmamış olacak hem de fırınların tecrübesi ile güzel bir pide yemiş olacaktık. Ama bizim fırıncılara bu tür pide pişirten pek olmamış sanırım ki kalın ve iç malzemesi az pidelerimiz oldu maalesef. Ben bile börek türü şeylere iç malzemenin çok olmasını sevmezken pidenin kenarlarını ayırıp yedim. Evde yapsam daha küçük, iç malzemesi daha bol olan pideler yapmak isterdim. Neyse tecrübe oldu bu bize.

Malzemeler:
  • 300 gr. parça et
  • 1 büyük domates
  • 5-6 adet sivri biber
  • 6-7 diş sarımsak
  • 1 adet soğan
  • 1 çay kaşığı biber salçası (salça koymayabilirsiniz tabii ama ben az da olsa salça koymadan yemek yapamıyorum)
  • pulbiber,karabiber,tuz,zeytinyağı
Hazırlanması:

  • Eti,domatesi,biberi ve soğanı ve sarımsağı minik minik doğrayın. Hepsini bir kapta toplayıp üzerine biraz zeytinyağı ve su ile ezdiğiniz salça, tuz, pulbiber ve karabiber karışımını döküp karıştırın.
  • Mayalı hamurunuzun üzerine harcınızdan yayıp kenarlarını katlayın (pişmesi için üzeri açık kalmalı) ve kızarana kadar pişirin.
  • Dilerseniz bu karşımın bir kısmına peynir rendeleyebilirsiniz, eğer kaşar peyniri koyacaksanız fırından çıkmasına yakın üzerine rendeleyebilirsiniz veya üzerine yumurta kırabilirsiniz.

2 Kasım 2007 Cuma

Pancar (pazı) sarması



Pazının adı Gaziantep'de pancar. Başka ne tür yemekleri oluyor bilmiyorum ama ben sadece sarmasının yapıldığına şahit oldum. Annem hep pirinçle yapardı. Geçenlerde Devletşah'ta gördüğün pazı sarması iştahımı kabartınca bende hemen denemelik pancar aldım ve Chef's dergisinin kasım-aralık sayısı için Gaziantep'de yapılan bulgurlu içle sarmalarımı hazırladım. Doğrusunu söylemek gerekirse güzel olmasını bekliyordum ama parmaklarımı da neredeyse birlikte yedirecek kadar güzel olacağını bilmiyordum. Ben bu sarmaları o kadar beğendim ki en kısa zamanda yeniden daha fazla miktarda yapıp ailelerimize de ikram etmek istiyorum.

Malzemler:

  • 400 gr. Pancar (pazı)- (Benim aldığım pancar yaprağı 6 adetti)
  • 50-60 gr. Kıyma
  • 1 çay bardağı bulgur
  • 1 adet soğan
  • 6-7 diş sarımsak
  • 1 tatlı kaşığı salça
  • 1 çay kaşığı sumak ekşisi (sıvı olanlardan)
  • Pulbiber, karabiber, tuz, su

Hazırlanması:

  • Pancarların sapını kesip yapraklarını yıkayın. (Sapları Sebze Çorbasında değerlendirebilirsiniz)
  • Bir tencereye su koyup kaynatın, pancar yapraklarını kaynar suya batırıp biraz yumuşayınca çıkarıp soğuk su dolu bir kaba alın (yaprakları kaynar suda çok tutarsanız çok yumuşar ve dağılır, saramazsınız)
  • Derin bir kaba eti alın, üzerine soğanı ve sarımsakları ince ince doğrayın. Baharatları,salçayı ve tuzunu ekleyip elinizle yoğurun.
  • Üzerine bulguru ekleyip yoğurmaya devam edin, içine biraz su katın (8-10 kaşık su yeterli olacaktır)
  • Büyük bir tahtaya pancar yaprağını alın, pancarın ortasındaki kalın damarı çıkarın, böylece yaprağınız iki uzun parçaya bölünecek. Her parçayı enine ikiye bölün ve kenarlarına birer tatlı kaşığı içten koyup yaprak sarması gibi sarın.
  • Sarmaları tencereye yerleştirin, üzerine dağılmaması için bir tabak yerleştirin ve üzerini biraz geçecek kadar su doldurup ocağa alın.
  • Suya bir miktar daha tuz ve sumak ekşisini (limon tuzu da kullanabilirsiniz) atın.
  • Kaynamaya başlayınca altını kısıp 10-15 dk. kadar pişirin.
Not: Pancar sarması çok narin olduğu için tabağa alırken dikkat edin, çok kolay parçalanıyor.

29 Ekim 2007 Pazartesi

Sebze Çorbası



Kış geliyor, havalar soğudu. Soğuk havalarda sofrada en çok aranan şey hiç şüphesiz çorbadır. Biz çok çorba tüketen bir aile olarak favorimiz mercimek çorbası. Önceden tarifini verdiğim sarımsaklı mercimek çorbası yerine son zamanlarda sos olarak sadece erimiş tereyağında pulbiber ve nane kullanıyoruz.

Biraz her zamankinden farklı olsun diye biraz da geçenlerde yaptığım pancar sarmasından kalan kökleri değerlendireyim diye sebze çorbası yapmak istedim. Yine mercimek çorbasındaki gibi sumak ekşisiyle birlikte yedim ve çok sevdim. Özellikle çocuklar için harika bir alternatif (gerçi böyle bir çorbayı hemen her anne biliyordur). Et suyu veya tavuk suyu ile yapılsa daha güzel olurdu, bende hazırda olmadığı için normal su kullandım.


Malzemler:
  • 1 adet patates
  • 1 adet havuç
  • 1-2 adet pancar kökü (ıspanak kökü de olabilir)
  • 1 adet soğan
  • 1-2 diş sarımsak
  • 1/2 çay bardağı mercimek
  • su(varsa tavuk veya et suyu), tereyağı, tuz, karabiber, pulbiber, nane, sumak ekşisi (veya limon suyu)
Hazırlanması:
  • Sarımsak ve pancak kökünü minik minik doğrayıp tencereye alın, geri kalan sebzeleri rendeleyin.
  • Mercimeği yıkayıp ekleyin ve üzerini bastırıp çok az geçecek kadar su koyup ocağa alın
  • Piştikten sonra blendırdan geçirin, tuzunu, karabiberini ve ekşisini atın.
  • Bir tavada tereyağını eritin, eriyen yağa biraz pulbiber ve nane ekleyip çorbanın yüzüne dökün.

25 Ekim 2007 Perşembe

Karmen (karışık menemen)



Çalışan insanların hemen hepsi için sanırım pazar kahvaltıları özel. Bizim için de öyle. Hafta içi ekmek arası yaptığım ya yumurta ya peynir-domatesi ancak işyerinde yiyebiliyorum. Bu yüzden pazar günü olunca acaba kahvaltıya ne yapsam diye hep değişik, özlediğimiz lezzetler düşünüyorum. Bunlardan birkaçı: gözleme, patatesli yumurta bazen poaça, menemen veya yukarda gördüğünüz karmen yani karışık menemen.

İlk yaptığımda hem sarımsak kullanmamıştım hem de domatesi çok fazla olduğundan sucukların tadı kaybolduğu için eşim pek beğenmemişti. Daha sonra bu hali ile kendime yaptım, eşim tadına baktığında o halini çok sevdi ve arada yapmamı istiyor. Lezzeti çok güzel, kahvaltılık fikir olması açısından sizinle de paylaşmak istedim.

Miktar yazmıyorum, zevkinize göre ayarlarsınız.

Malzemeler:
  • Sucuk (biz sucuğu kendimiz yapıp buzlukta saklıyoruz)
  • Sarımsak
  • Biber (biz biber ve sarımsakğını bol seviyoruz)
  • Domates (domates miktarını menemen kadar bol tutmayın)
  • Yumurta
  • Tuz,karabiber,pulbiber,sıvıyağ

Hazırlanması:
  • Sarımsakları soyup minik minik doğrayın, biberleri de çok küçük olmayacak şekilde doğrayıp biraz yağ ile ocakta çevirin.
  • Üzerine sucuklarını atın ve sucukların sularını çekmesine izin vermeyecek şekilde iki yüzünü de pişirin
  • Kabuklarını soyup minik minik doğradığınız domatesleri tavaya alın ve domatesler pişene kadar arada çevirerek ve tavanın ağzını kapatarak pişirin
  • Tuzunu, karabiberini ve pulbiberini atıp karıştırın. Üzerine ister yumurtayı kırıp dağıtmadan tavanın ağzını kapatarak pişirin ister yumurtayı bir tabakta çırparak ekleyin.
  • Sıcak sıcak tüketin.

10 Ekim 2007 Çarşamba

Meyan Şerbeti


HERKESE HAYIRLI BAYRAMLAR DİLERİM...

Meyan şerbeti meyan kökünden elde edilen bir içecek. Gaziantep'de özellikle yaz aylarında ve ramazanda tercih edilir. Eskilerden kalma adet üzere çarşıda-pazarda sırtlarında taşıdıkları düğümde satıcıları vardır. Ramazanda ise köşe başlarında şeffaf poşetlere doldurulmuş şerbetlerin başında duran çoğunlukla çocuklardır. Dileyen evinde de hazırlayabiliyor. Serinletici özelliği yanında farklı faydaları da var.


Gaziantep'de yaşıyorsanız eğer ramazanda hazırlanmış meyan şerbeti bulmakta zorlanmazsınız. Ama biz şerbetimizi kendimiz evde yapmayı tercih ediyoruz, yazın ve ramazanda.

Tadının nasıl olduna gelecek olursak. Aslında ben geçen yaza kadar pekte içemiyordum. Ağızda bıraktığı mayhoş tattan haz almıyordum. Şeker konmadı halde doğal bir tatlandırıcı var içinde. Biraz da meyan köküne ve yapana bağlı olarak rengi duru veya koyu veyahut tadı çok hoş veya acı olabiliyor. Benim için şimdi şerbet hem içmesini sevdiğim hem hazırlamasını sevdiğim bir içecek.

Meyan kökü Gaziantep'de direk şerbet yapılabilecek şekilde ezilmiş halde satılıyor. Fotoğrafı ise aşağıda:


Hazırlanması ise şu şekilde:
Kökten aldığım bir top meyan kökünü
-yıkamadan- sürahiye alıp üzerini bastıracak kadar su koydum(bu aşamada içine birkaç karanfil, küçük bir parça çubuk tarçın ekleyebilirsiniz). Bu şekilde 2 saat kadar beklettim. Daha sonra başka bir sürahiye şerbeti süzerek aldım. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta şerbetin dibine tortular birikeceği için 2 parmak kadarını bırakmak(yoksa şerbet bulanık olur). Şerbetin dibinde kalan bu tortulu suyu ve ıslanmış meyan kökünü atıyoruz. Daha sonra bir sürahiden diğerine birkaç kez boşaltılılır, buradaki amaç acılığının giderilmesi.Soğutulup, tadına bakılarak eğer koyu olmuşsa üzerine su eklenerek içilir.

Not: Geçen seneki ramazandan beri yayımlamak istiyordum meyan şerbetini, nihayet bu sene ramazanın son günlerinde ekleyebildim :)

25 Eylül 2007 Salı

Ekmek Kebabı


Ekmek kebabı, hem bayat ekmeklerinizi değerlendirmekhem de kısa sürede lezzetli bir yemek yapmak isteyenler için ideal bir yemek. Ancak kullanılacak ekmek bayat olduğu halde pide cinsi, içi yumuşak olmayan bir ekmek olmalı. Ya da bayatlamış ekmeklerinizi dilimleyip fırında bir süre kızartarak kıtırlaştırıp daha sonra ekmek kebabında kullanabilirsiniz.

Malzemeler:
  • 3 adet pide (Antep pidesinin adedi yaklaşık 134 gr. oluyor)
  • 4 kepçe yoğurt (ben köy yoğurdu kullandığımdan sulu geldi ve süzdürdüm ama hazır yoğurt kullanıyorsanız onun kıvamı iyi gelecektir)
  • 2-3 diş sarımsak
  • 300 gr. kıyma
  • sıvıyağ,tuz,karabiber,pulbiber
  • Tereyağı
Hazırlanması:
  • Pideyi ikişer cm küpler halinde doğrayın.(Resim için tıklayın) Kıymayı bir tavaya alıp kavurmaya başlayın (etinizin yağına göre yağ takviyesi yaparak). Kavrulmaya yakın etin içine tuz,karabiber ve pulbiber atın.
  • Bu sırada yoğurdu derin bir tavanın içine alıp ocağın kısıt ateşinde karıştırarak ısıtın. Ama dikkatli olun, çünkü yoğurt ekşiyebilir. Ezdiğiniz sarımsakları ve biraz tuzu yoğurda karıştırın.
  • Bir borcam tepsiye kestiğiniz ekmekleri alın, üzerine yoğurdu gezdirin (ben büyük boy yuvarlak borcam kullandım)
  • Ekmeklerin en üstüne kıymayı yayıp arzunuza göre tereyağı eritip yemeğin üzerine gezdirdikten sonra ikram edebilirsiniz.

18 Eylül 2007 Salı

Türk Kahvesi


Size bir fincan kahve ikram etsem?

Fotoğraftaki kareye giren her obje ayrı bir anlamda benim için:
Fincan annemin çeyizinden. Ben bu tür şeyleri çok sevdiğimden taa eskiden sarıp saklamıştı benim için. Mutfak dolabıma da elleri ile yerleştirmişti. Dün kısmet oldu ilk kez alıp kullanmak.

Bakır cezve bakırcılar çarşısından ama yakınımızda olduğu halde biz almadık, dışardan gelen bir misafirden hediye.
Tepsi ve örtüler de çeyizimden.
Harika lokumlarsa İstanbul'dan Halamdan...
Uzun süredir Türk kahvesi pişirmiyordum kendime ve tabi yine uzun süredir mutfakta birşeylerle uğraşıp yemeden önce fotoğraflayamıyordum. Dün hazır lokumlar bitmeden yanına şöyle bol köpüklü bir kahve istedi canım. Yapmışken sizlere de ikram etmek istedim. Eşim fotoğraflama sırasında kahveler soğuyacak diye sabırsızlandı ama çıkan komposizyon benim çok hoşuma gitti. Kahve ikramı ile birlikte bir de tarifini yazalım değil mi? Gerçi çoğu kişi biliyordur ama belki birilerinin işine yarar diye yazmak istedim.
Türk Kahvesi

  • İlk kez bakır cezvede kahve yapacağımdan biraz heyecanlandım. Keşke mangalda pişirme imkanımız olsa ama ben şimdilik ocağın en kısık ateşi ile idare ettim.
  • İki fincan için herzamanki gibi iki fincan su koydum ama bakır olduğu için mi bilmiyorum kahve 2 bardağa eksik geldi demek ki bakır cezveye suyunu biraz fazla koymak gerekiyormuş.
  • Suyun içine önce bir tatlı kaşığı toz şekerimi ekleyip karıştırdım ve ocağın en kısık gözüne koydum.
  • Hemen cezveye her bardak için bir tatlı kaşığı kahvemden ekleyip bir iki kere karıştırıp kendi haline bıraktım.
  • Kahve en kısık gözde kendi kendine toparlanmaya başladı. Ben de o zaman bir iki daha karıştırdım ve yüzüne biriken köpükleri fincanlara bölüştürdüm (ben bu işlemi kaşıkla yapıyorum)
  • Köpük toplama bitip kahve kaynayınca ağır ağır, köpüğü kaçırmamaya özen göztererek bardaklara döktüm.
  • İki bardağa bir tatlı kaşığı şeker benim için normalde az ama ben yanında lokum olduğundan az şekerli yaptım. Aslında hiç şeker konmadan "yandan çarklı" da yapılabilir. Tabi sevene...

17 Ağustos 2007 Cuma

Patates Salatası



Bu haftaya salatayla başladığım gibi salata ile bitireyim. Herkesin bildiği bir patates salatası vardır mutlaka. Ama ben geçen sene hayatımda yediğim en güzel patates salatasını eşimin teyzesinde yemiştim. Eh biraz zaman geçti üzerinden ama nihayet 1 sene sonra da olsa tarifi almayı nihayet başarabildim. Bana güzel olmasının sebebinin kullandığı ekşilerde olduğunu söyledi. Bir de yeşillik olarak sadece yeşilbiber, soğan ve maydanoz koymuş, kattığı turşu ile salataya güzel bir lezzet katmıştı. Geçen hafta akşam yemeğine hazırladığımız çorbanın yanına iyi gideceğini düşünerek bazı malzemeler eksik olduğu halde ilk denememi yaptım. Tadı bu halde de güzeldi ama bir dahakine diğer malzemeleri de tam ederek daha da güzel bir sonuç almayı ümit ediyorum.

Malzemeler:
  • 3 adet patates (yaklaşık 1/2 kg.)
  • 1 adet kuru soğan (aslında taze soğan kullanılması gerekiyor, ben olmadığından kuru kullandım)
  • 1 avuç kadar maydanoz
  • 2-3 yeşil biber
  • salatalık turşusu (salatalık turşum da kalmadığından ben biber turşusu koydum, salatalık kesinlikle daha güzel oluyor)
  • Yarım çay bardağından eksik zeytinyağı, nar ekşisi, kuru sumak (ben yine nar ve sumak ekşileri kullandım ki teyzem de özellikle bunları kullanmamı tavsiye etti. Tabi olmayanlar için limon suyu kullanabilir)
Hazırlanması:
  • Patatesleri haşlayın, soyarken benim gibi elinizin yanmasını istemiyorsanız ılımasını bekleyin. Salata kasesine patatesleri küp küp doğrayan. Üzerine soğanı, biberleri maydonuzu ve salatalık turşusunu doğrayın.
  • Küçük bir kasede zeytinyağı, ekşi ve tuzu karıştırıp sosu hazırlayın. Bu sosu ben çok az su katarak biraz açtım.
  • Salatanın üzerine sosu gezdirip tüm malzemeye karıştırın

13 Ağustos 2007 Pazartesi

Antep Salatası



İştah açıcı bir salata olan bu salatayı babam bize küçükken hasta olupta hiç iştahımız olmadığı zamanlarda yapardı. İştahın açılması gereken zamanları beklemeye gerek yok tabii ki, bu lezzetli salatayı köftelerinizin yanına (çiğköfte, yağlı köfte, mercimekli köfte) veya pilavlarınızın yanına (nohutlu bulgur pilavı, mercimekli pilav, firik pilavı) yapabilirisiniz.


Malzemeler:

  • 2 adet domates
  • 2 adet sivri biber
  • 1 avuç kadar maydanoz
  • 1 küçük soğan
  • 1 diş sarımsak
  • Nar ekşisi, sumak ekşisi veya koruk ekşisi (ben 1 y.k.dan biraz eksik nar ekşisi+1 çay kaşığı kadar kuru sumak kullandım)
  • 1 çay bardağı su
  • Kuru nane, tuz
Hazırlanması:
  • Malzemeleri olabildiğince küçük olacak şekilde doğrayın. Sarımsağı ezin. Derin bir kaseye tüm doğradığınız malzemeleri alın.
  • Küçük bir kaseye nar ekşisi, sumak ekşisi, tuz, nane ve suyu koyup karıştırarak sosu hazırlayın. Salata kasesinin içine bu sosu döküp tüm malzemeyi iyice karıştırın
  • Pilav ve köftelerle birlikte servis edin.
Notlar: 1. Çok olmamakla birlikte bu salata biraz sulu oluyor. Ben hiç kullanmadım ama koruk ekşisi kullanılırsa su eklemeye gerek olmuyormuş. 2. Bu salatanın tadını veren şey kullanılan ekşiler, ancak eğer bu ekşileri bulamıyorsanız limon tuzu veya suyu kullanabilirsiniz.

3 Ağustos 2007 Cuma

Limon Marmelatı


Zaman Gazetesi'nin pazar ekinde "Muhalif Yemekler" adı altında Ayşe Önal yazıyor. Ayşe hanım her hafta bir konu belirliyor ve o konu ile ilgili ayrıntılı, onun tarihiyle ilgili ilginç bilgiler veriyor. Bu bilgilerin ardından da birkaç tarif veriyor. Ayşe Hanım'ın köşesini her hafta zevkle takip ediyorum. Bu hafta da konusu marmelatlardı. Marmelatın tarihçesini anlatan Ayşe hanım dünyada en çok tercih edilen iki marmelatın da tarifini vemişti: Ayva ve Limon marmelatı. Yazı çok hoş gerçekten biraz alıntı vererek tamamını okumanızı taviye ediyorum:
Marmelat kelimesi ise Portekizce ayva (marmelo ) sözcüğünden türemiştir. Arap mutfağından etkilenen Portekizliler ayva reçelini kendi mutfaklarına almışlardır. Ancak ayva kelimesinden türeyen marmeladın en ünlü birleşimi turunçgiller ailesinin birlikte kaynatılıp pelteleştirildiği portakal, limon, greyfurt ve yeşil limon marmeladıdır.

Hikâyesi de çok hoştur. 1700’lerin sonuna doğru, İspanyol Sevil şehrinden kalkan kargo gemisi aşırı fırtınaya yakalanıp İskoç şehri Dundee limanına sığınır. Gemide bulunan manav James Keiller geminin normal rotasına dönemeyeceğini anlayınca elinde bulunan ezik acı portakalları satamayacağını anlar ve annesine bir çare bulmasını ister. Annesi ayva yerine ellerindeki ezik acı portakalları kullanarak şekerle kaynatır ve şehre satar. Böylece portakal marmeladı bütün Avrupa’da çok popüler olur ve aileye büyük kâr getirir. Aile ilk fabrikayı 1797 yılında “Dundee Marmalade” olarak açar ve üç yüz yıldır dünyanın en ünlü marmelat üreticisidir.

Tamamı: http://pazar.zaman.com.tr/?bl=10&hn=1039 Şimdiye kadar benim sadece bir kez reçel denemem oldu, marmelatsa hiç denemedim ama limon marmelatı hemen dikkatimi çekti. Turunçgillerin reçellerini sevdiğim için bundan da memnun olacağımı biliyordum. Marmelatı hem denemek için hem evde limon az kaldığı için ben miktarı çok azaltmak zorunda kaldım. Şeker miktarı da tarife göre olmadı, (yanlış hesapla daha fazla kaçırmışım) ama yaptığım marmelattaki limonun ekşi tadı yerindeydi ve bence harikaydı. Siz şeker miktarını tarife sadık kalarak veya kendi damak tadınıza bakarak ayarlayabilirsiniz. Limon Marmelatı (Ayşe Önal'ın tarifi ile) Malzemeler:
  • 10 adet limon
  • 4 bardak şeker
  • 4 bardak su
Hazırlanması:
  • Limonu yıkayıp, kabuklarını rendeleyin. Çıkan beyaz zarları bıçakla temizleyip atın. Gövde limonları incecik dilimleyin. Rende ve dilimleri birlikte bir kaba alıp, buzdolabında beş-altı saat bekletin.
  • Tencere alın. Suyunu ekleyip önce orta ateşte sonra kısık ateşte bir saat civarında kaynatın. Limonlar suyunu çekip iyice yumuşayınca şekeri ekleyin. Kısık ateşte şeker iyice eriyinceye kadar kaynatmaya devam edin. Soğuyunca kesinlikle kuru olması gereken kavanozlara koyup, ağızlarını sıkıca kapatın ve kaldırın. Afiyet olsun.
Not: Benim limon adetim az olduğundan 1 saat kaynatmama gerek kalmadı. İlk kez marmelat denediğimden olsa gerek şekerini katmadan önce de suyunu çekmiş limonların içine birazcık kaynamış su ilave ettim. Bu olay belki marmelat için doğru bir uygulama değil ama ben o şekilde yaptım bir sorun da olmadı.

12 Temmuz 2007 Perşembe

İki renkli limonlu peykek (cheesecake)



Taşınmadan önce aldığım labne ve krema buzdolabında beklerken tam taşınmaya denk geldiği için bi türlü yapamamıştım. Artık taşınıp yerleştikten sonra işe dönmeden önce yapayım diye niyetlendim ama internetteki birsürü cheesecake tarifinden hangisini yapacağıma çok zor karar verdim. Bir yandan çikolatalı olsun istiyordum diğer yandan çikolata ile arası olmayan eşim yemez diye yapmak istemiyordum. Bir önceki peykekim limonluydu ve eşim tarafından beğenilerek kısa sürede tüketilmişti. Yaptığım şeyleri eğer eşim pek beğenmezse genelde kalıyor çünkü ben de aslında çok fazla yiyemiyorum. Koca peykekin yediğim kısmını toplasanız 1 dilim ancak eder :) Ozaman devreye iş arkadaşlarım giriyor. İşe getirip onlarla birlikte tüketiyoruz hepsini.

İşte bu düşüncelerle peykekimi hem limonlu hem de istediğim gibi çikolatalı yaptım. Aslına bakarsanız çikolata tadı pek alınmıyor ama en azından görüntüyü güzelleştirdi. Burcu, Pınar ve Ufuk Hanımın tariflerini harmanlayarak yaptığım peykekin tarifine geçecek olursak:

Malzemeler:
  • 1 paket burçak bisküvi (ben tabanı ince tutmak için 1 paket kullandım, eğer biraz daha kalın olsun derseniz veya kalıbınız daha büyükse bisküviyi 1.5 paket kullanın)
  • 60-70 gr. tereyağı veya margarin
  • 400 gr. labne (migros marka kullandım, bence güzel oldu)
  • 200 gr. krema
  • 1 su bardağı şeker
  • 2 yumurta
  • 2 kaşık un
  • 1 paket vanilya
  • 1 limon kabuğu rendesi+suyu (limonun ekşisi baskın olmuştu, dilerseniz daha az kullanabilirsiniz)
  • Bir miktar çikolata
Hazırlanması
  • Önce 22 cmlik kelepçeli kalıbımın altına yağlı kağıt serdim ve kalıbın dışını alimünyum folyo ile sardım (taban ve kenarlar yanmasın diye)
  • Bisküviyi rondoda un haline getirip erittiğim margarin ile karıştırdım ve kelepçeli kalıbın tabanına bastırarak yaydım. Kalıbı buzdolabına kaldırdım.
  • Fırını 175 dereceye ayarlayıp önceden ısıtmaya başladım
  • Labne ile şekeri mikserle çırptım. Üzerine yumurtaları tek tek ekleyerek çırpmaya devam ettim (birini kırıp karışıma yedirdikten sonra diğerini kırdım)
  • Vanilyayı ve unu da ekleyip onları da çırptım. En son kremayı ekleyip sadece karışana kadar kısa bir süre çırparak peynirli karışımız hazırladım.
  • Bu karışımdan 4-5 kaşık ayırıp kalanına limon suyu ve kabuğunu katıp karıştırdıktan sonra kalıba döktüm. Ayırdığım kısma erittiğim bir miktar çikolatayı karıştırdım (ben çikolatayı micro dalgada erittim ama siz kaynayan bir suyun üzerine yerleştireceğiniz bir kapta da eritebilirsiniz-benmari-)
  • Buzdolabı poşetine çikolatalı karışımı doldurdum ve poşetin köşesini kestim. Bu kesikten kalıbın üzerine spiral çizdim (ortasından başlayarak dışına doğru halka şeklinde). Bir kürdanla ortasından kenarlarına doğru git-gel yaparak bu deseni oluşturdum (orta kısım sanki lilyum çiçeğine benzedi)


  • Fırının en altına akma tehlikesine karşı bir tepsi yerleştirdim. Peykeki hep fırın içinde bir kase su bulundurarak pişirmeyi öneriyorlar. Ben de o yüzden tabana koyduğum tepsinin içine su koydum.
  • Isınmış fırında 40 dk kadar pişirdim (üzeri kızarana kadar). Fırını kapattığınızda kalıbı sallarsanız eğer ortasının sallandığını farkedeceksiniz, o soğudukça donacak.
  • Fırını kapatınca hemen fırından çıkarmadım, ılıdıktan sonra tezgahın üzerinde soğuttuğum peykeki buzdolabında 3-5 saat dinlendirdikten sonra afiyetle yiyebilirsiniz. 2-3 gün sonra daha da güzel oluyor tadı.

9 Temmuz 2007 Pazartesi

Domates Tavası



Taşınıyorum diye arayı biraz fazla uzattım. Bu sürede blogdan ayrı kalmak kötüydü ama taşınmadan önce ve sonrasında bloga koyabilecek cinsten şeylerle uğraşamadığımdan sadece blogumun görüntüsünde bir değişiklik yapabildim.


Bu taşınmada şunu anladım ki, taşınmak gerçekten çok zor. Gelen tüm destek yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Herkese tek tek cevap yazamadım ama yorumlarınızı okumak çok güzeldi. Neyse zor zamanları atlattık, ben de işime geri döndüm. Tatilden sonraki ilk günü tahmin edersiniz artık.. :)


Tarifini vereceğim yemeğin adı "Domates Tavası". Yazın domates bolluğunda yapılabilecek kolay ve hafif bir yemek. Bizim de taşınma sonrası yeni evimizde ilk yaptığımız yemeklerden biri oldu(daha doğrusu eşim yaptı ben de ona yamaklık yaptım). Bu yemek yanında bulgur pilavı, ayran ve turşu ile çok güzel oluyor.


Domates Tavası

Malzemeler:

  • 200 gr. kıyma
  • 1 kg domates
  • 6-7 adet sivri biber
  • 7-8 diş sarımsak
  • 2 adet soğan
  • 1 yemek kaşığı salça (olmayabilir)
  • tuz, karabiber, pulbiber, sıvıyağ
Hazırlanması
  • Kıymayı biraz yağ ile tencerede kavurmaya başlanır. Biraz kavrulduktan sonra yemeklik doğranmış soğanı atıp biraz da o kavrulur. Üzerine doğranmış biber atılıp o da birlikte kavrulmaya devam edilir. Daha sonra ikiye/dörde bölünmüş sarımsaklar ilave edilip o da kavrulur.
  • Arkasından salça ilave edilip o da kavrulduktan sonra üzerine küp küp doğranmış domatesler atılır. İsteğe göre pulbiber atılır.
  • Domatesler pişince karabiber ve tuzu ilave edilip altı kapatılır.
  • Bulgur pilavı, ayran ve turşu ile servis edilir.

19 Haziran 2007 Salı

Kadayıf pişirecek aparat

Babamın, kadayıf, börek, karnıyarık gibi şeyleri pişirdiği, küçük tüpün üzerine takılarak kullanılan aparat:



Çubukların üzerindeki her bir delikten ateş çıktığı için ateşin tepsinin her yerine gelmesini sağlıyor ve böylece ocak üzerinde her tarafı aynı anda pişmiş oluyor.

18 Haziran 2007 Pazartesi

Şeker hamuru ile gül yapımı-1

Şeker hamuru pastalarla olan ilgimi biliyorsunuz. Daha önce Rabia ile birkaç çalışmamız oldu. Bu konuda daha da ilerlemek istiyoruz. Arada modelleme çalışmalarımız oluyor ama ekipman eksiğimizle birlikte daha fazla çalışıp daha fazla yol almamız gerektiğini de biliyoruz.

Şu sıralar ben çiçek yapımına taktım. Ve tabii en çokta gül yapımı. Yardımcılarım bıçak ve kürdan olduğu için henüz tam istediğim güzellikte büyük güller yapamıyorum ama küçük güller yapmak için basit bir yöntem ilginizi çeker diye adım adım fotoğrafladım. Büyük güller yapmak için yardımcı bazı fotoğraflar buldum, en kısa zamanda onları da deneyip sizinle paylaşmak istiyorum.

İlk başta bir miktar şeker hamurunu alıp elimizde inceltmeye başlıyoruz



Hamur aşağıdaki gibi uzun ince bir şerit haline gelecek.


Bir kenarından başlayarak iki parmağımızın arasında kıvırmaya başlıyoruz


Kıvırdığımız sırada gülün yapraklarına kıvrımlar vererek şekillendiriyoruz.


En son altta kalan fazla hamuru bıcakla kesip ucuna bir kürdan saplıyoruz


Ben peçetelerin arasında şeklini korumasını sağlayarak kurumalarını bekledim.


Herkese güzel bir hafta diliyorum.

12 Haziran 2007 Salı

Sarımsak Kebabı



Pazar günü annemlerle bağlarına pikniğe gittik. Sarımsak kebabı yaptılar. Ben hiç yememiştim ama babam eskiden arada yaparmış. Ben hiç hatırlamıyorum. Aslında iyi oldu çünkü merak ediyordum. Açıkcası patlıcan ve soğan kebabı varken sarımsak kebabı pek aklıma düşmez bundan sonra sanırım :)



Tarif vermeyeceğim, geçenlerde Rabia yapmıştı, sizi tarif için O'na yönlendiriyorum. Bizim yaptığımız şekli ise, şişlere sarımsak-et şeklinde dizip mangalda pişirerek oldu. Ancak mangalda piştikten sonra yenilecek halde olmuyor. İlla ki mangalda pişen kebabı bir tencere veya tepsiye alıp üzerine biraz su ilavesi ile ağzını kapatıp ateş üzerinde "terletmek" gerekiyor. Bu şekilde yumuşuyor ve yenilecek kıvama geliyor.

Patlıcanlı Tava Böreği


Cumartesi günü öğlen için birşeyler hazırlamam gerekince evdeki közlenmiş patlıcanı ve yufkayı değerlendirmek istedim. Geçenlerde Oktay Usta'dan izlediğim "patlıcanlı börek" geldi aklıma. Tarifini tam hatırlayamadım ama aşağı yukarı hatırladığım kadarı ile ve göz kararı bir şekilde böreğimi yaptım. Sonuç fena olmamıştı ama daha güzel patlıcanlı börek tarifi vardır belki. Ben ilk kez yediğim ve diğer tarifleri bilmediğim için çok yorum yapamıyorum. Ama merak edenler için bir fikir oluşturabilir diye yazmak istedim.
Patlıcanlı Tava Böreği
Malzemeler:
  • 2 adet hazır yufka
  • 2 adet közlenmiş patlıcan
  • 2 çay bardağı süt
  • sıvıyağ, tuz
Hazırlanması:
  • Patlıcanları minik minik doğrayıp bir tavada biraz yağ ile çevirin, üzerine 1-1.5 çay bardağı kadar sütü ilave edip hızlı hızlı karıştırın (ben sütü ölçmeden kullandım, göz kararı çok gelirse azaltabilirsiniz)
  • 1/2 çay bardağı sütü ve biraz sıvıyağı bir kasede karıştırın. Büyük teflon tavanın dibini yağlayın, içine yufkanın bir tanesini kenarlardan sarkıtarak açın.
  • Süt+yağ karışımından fırça yardımı ile ilk katın üzerine biraz sürün. Üzerine 2. yufkadan parçalar koparıp dizin. Bu katın üzerine de süt+yağ karışımından sürün ve patlıcanı üzerine homojen olarak yayın.
  • Patlıcanın üzerine 2. yufkanın kalan parçalarını dizin ve bu katın üzerine de kalan süt+yağ karışımını dökün. İlk yufkanın kenarlardan sarkan kısmını böreğin üzerine katlayın. Üzerine sıvıyağ gezdirin ve ocakta alt tarafı kızarana kadar kontrol ederek pişirin.
  • Alt kat kızardığında geniş ve düz bir tabağa böreği ters çevirin, tavanın altına gerekiyorsa biraz sıvıyağ döküp tabaktaki böreğin pişmeyen kısmını alta gelecek şekilde tekrar tavaya alın. Alt taraf kızarana kadar ocakta pişirin.

8 Haziran 2007 Cuma

Spiderman pasta


Dün yeğenimin doğum günüydü. 6 yaşını bitirdi ama minicik hali, onu ilk gördüğüm gün gözlerimin önünde. Hiç onun kadar çirkin bir bebek görmemiştim :) Ama şimdi çok yakışıklı maşallah. Tabi bizim birtaneciğimiz olduğu içinde gözümüzün bebeği.

Bu sene süslü pastalar yapmaya başladığımdan doğum günü pastası sözü vermiştim. Başka çizgi film karakteri favorisini bilmiyorum ama hem spidermani sevdiğini bildiğimden hem de pastacı arkadaşlarda da bu pastanın örneği olduğundan spiderman yapmaya karar verdim.

Şeker hamurum Rabia'nın verdiği modelleme hamuruydu. Kaplama pastayı pek sevmediklerinin de payı ile krema kaplı pasta yapıp üzerine modelleme koyarım diye düşündüm. Ama krema kaplı pastalar da zor oluyormuş bunu anladım. Hatayı çok çabuk gösteriyor ve başına bir kaza gelmesi çok daha kolay. Pastada yaptığım ve yaşadığım şeyleri şöyle sıralayabilirim:

  1. Pandispanya olarak herzamanki tarifimi kullandım ve 24 cm lik kalıpta pişirdim
  2. İç kreması olarak yumurtasız pastacı kreması ile dr. oetker dolgu kreması hazırlayıp karıştırdım ve muz dilimleyip dizdim
  3. Üzerini kremşanti ile kapladım. Pastanızı bir gün önceden yapmanızı tavsiye ederim. Çok daha lezzetli oluyor. Ben bir gün önceden hazırladım ve bu pasta yaptığım en güzel pastalardan biri oldu.
  4. Kaplamanın üzerine erittiğim çikolatayı yağlı kağıttan hazırladığım külaha doldurup ağ deseni vererek sıktım. Çikolata donduktan sonra pastayı oynatınca çikolata kırılıp kaydı. Çikolatayı biraz kremşanti ile karıştırıp sıksaydım sanırım daha iyi olacaktı.
  5. Hamurumu renklendirirken bir tatlı kaşığına kürdan ucu ile koyduğum boyayı limon suyu ile sıvılaştırarak hamura kattım. Böylece daha kolay oldu.
  6. Spiderman'i yaparken önce bacağını yaptım, sonra ayaklarını yapıp yumurta akı ile yapıştırdım. Üst tarafın baş ve bedenini tek parça hamurdan çıkardım. Bacakla bedeni yapıştırdım. Kollarını ayrı yapıp yine yumurta akı ile gövdedeki yerlerine yapıştırdım.
  7. Üzerindeki çizgileri çikolata eritip iğne şırıngası ile sıktım. Ama gıda kaleminiz yoksa bu aşama biraz oyalayıcı ve zor.
  8. Gözler için beyaz şeker hamuruna şekil verip yine yumurta akı ile yapıştırdım.
Sonuç olarak çok muntazam olmasa da çok lezzetli ve bana tecrübe kazandıran bir pasta oldu.

7 Haziran 2007 Perşembe

Hünkar Beğendi



Patlıcan yemekleri çok çeşitli diyordum ya, işte bu yüzden denemek istediğim patlıcan yemeklerini çok rahat deneyemiyorum maalesef. Annelerde patlıcan yemeği stoğumuzu doldurunca eşim farklı şeyler istiyor.

Aslında işin aslı şöyle. Babamın ve eşimin yemek yapmasından bahsedince özenen arkadaşlara bu işin kötü yanından bahsetmem gerek. Bu sefer erkekler her yemeği beğenmiyor(gerçi hem yapmayıp hem de beğenmeyenler de vardır mutlaka da). Ben yeni bir yemek denemek istediğimde eşim önce nasıl yapıldığı sorar. Eğer bizim damak zevkimize uygun olmadığını düşünürse bahaneler bulmaya çalışır. Fırında pırasa yemeğinde de bu böyle olmuştu. Hünkar beğendide de aynı şeyi yaşadık. Neyse artık üzerinden çok vakit geçirmeden bir şekilde girdim mutfağa da muradıma erdim. Tabi sonuç olarak hünkar gibi eşim de beğendi ama yapmadığım zaman da "ya şundan yapsan da yesek" diyeceği türden olmadı.Neyse ki beğenerek tüketmesi de yeter bana. (Gerçi bir etcil olarak "bu eti neyin üzerine koysan yenir" diyerek yedi yemeğini ama.) Ben de zaten hep aynı şeyleri yapmayı sevmiyorum. Hep gözüm yeni tariflere bakıyor :)

Hünkar beğendiyi Devletşah'ın tarifine bakarak denedim. Ben yaptığım şekli ile yazıyorum buraya. İsterseniz linki tıklayarak onun tarifine de bakabilirsiniz.

Hünkar Beğendi
Beğendisi için Malzemeler
  • 3 tane büyük patlıcan, közlenmiş
  • 2 kaşık tereyağı
  • 2 kaşık un
  • 2 bardak süt
  • tuz
Tas kebabı için Malzemeler:
  • 400 gr. parça et (Et fazla geldi bize, miktarını biraz azaltabilirsiniz) (biz koyun eti kullanıyoruz. Ben, et yağsız olduğundan lezzet katsın diye küçük bir parça kuyruk yağı doğradım)
  • 1 soğan
  • 1 tatlı kaşığı salça
  • 1 olgun domates
  • 1 sivri biber
  • karabiber, tuz, pulbiber
  • sıvıyağ
Hazırlanması
      • Eti küçük küçük doğradım ve çelik pilav tenceresinde az yağ ile önce harlı ateşte kavurmaya başladım. Et suyunu bırakınca en küçük ocasın en kısık ateşine aldım ve ağzını kapatıp dibinde suyu bittikçe az az kaynar su ilave ederek uzun süre eti pişirdim (yaklaşık 2 saat sürdü, etler bu şekilde lokum gibi yumuşacık ve çok güzel oldu)
  • (Etler dağılacak kadar yumuşadığı için ben soğanı ayrı yerde kavurup ekledim.)
  • Ayrı bir tavada biraz sıvı yağ ile soğanı ve biberi kavurdum, üzerine salçayı ekleyip onu da biraz kavurup soyup doğradığım domatesi ekledim. Biraz da domatesi kavurduktan sonra tuz va baharatlarını ekleyip etle karıştırdım.
  • Beğendisi için küçük bir tencerede yağ ile unu kavurdum. Üzerine minik minik doğradığım közlenmiş patlıcanları atıp karıştırdım. Üzerine sütünü ve tuzunu ilave edip hızlı hızlı karıştırmaya devam ettim (zaten sütü çabuk çekiyor).
  • Bir tabağa simit şeklinde ortası boş kalacak şekilde beğendiden koyup ortasına etini koydum. Bu şekilde servis yaptım.

4 Haziran 2007 Pazartesi

Doğrama



Gaziantep'de yazın en çok yenilen sebze hiç şüphesiz patlıcandır. Patlıcan yemeklerinin çokluğundan bunu rahatça anlayabilirsiniz (Alinazik, patlıcan kebabı, abugannuş, doğrama aklıma gelenler). Patlıcanda nikotin olduğu söyleniyor, yani alışkanlık yaparmış. Bu yüzden sanırım atalarımız yazın ha bire patlıcan yemeği bulmuşlar. Zaten "patlıcan delisi" diye de bir tabir kullanılır. "Yaz geldi, patlıcan delileri çıkar" şeklinde. Bu patlıcanı çok sevip sürekli tüketmek isteyenler için kullanılıyor.

Yukarda gördüğünüz yemekte patlıcanla yapılan sulu bir yemek. Sarımsaklı ve ekşi olduğu için bildiğimiz patlıcan yemeklerinden farklı ve kesinlikle daha güzel. Yanında bulgur veya pirinç pilavı ile birlikte yeniliyor. Bizim burada çeyizlerde de tercih edilen yemeklerden biridir. (Gelin çeyizinin gideceği gün erkek tarafı erkek evinde, kız tarafı kız evinde toplanır. Her iki tarafta kendi misafirine -genelde- sulu yemekler yapar ki "Doğrama" da bunlardan biridir)

Benim blog da aynı şekilde patlıcan delisi olacak sanırım. Geçen hafta karnıyarık, bugün doğrama önümüzdeki günlerde de hünkar beğendi (dün akşam yaptım bugün fotoğrafını çekebilirsem eğer yayımlarım) ile siz de patlıcan delisi olmaya hazır mısınız? :)

Bu yemek yine babama ait.



Doğrama

Malzemeler
  • 400-500 gr. parça et
  • 1 kg. patlıcan
  • 2 büyük soğan
  • 500 gr. domates
  • 2 adet sivri biber
  • 1 baş sarımsak
  • 1 bardak nohut
  • 1 yemek kaşığı salça (domates+biber)
  • sumak ekşisi (limon tuzu veya limon suyu da olabilir)
  • Sıvı yağ, nane, pulbiber, karabiber, tuz
Hazırlanması:
  • Parça eti yemeklik kuşbaşı doğrayıp biraz yağ ile önce kavurun, üzerine salçasını da ekleyip biraz da onunla birlikte kavurup yemeğe yetecek kadar su ilave edin ve önceden suya ısladığınız nohutu ekleyip pişirin (önceden haşlanmış nohutunuz varsa et piştikten sonra 1.5-2 bardak haşlanmış nohutunuzu ekleyebilirsiniz)
  • Et pişince üzerine yemeklik doğradığınız soğan, sivri biber, küp küp doğradığınız patlıcan, kabuğunu soyup küp küp doğradığınız domatesi, halka halka doğradığınız sarımsakları ekleyin (hiç biri kavrulmuyor etli suyun içine atılıyor) Baharatlarını, ekşisini de katıp patlıcanlar pişene kadar yemeği pişirin.
  • Yemek piştikten sonra ayrı bir tavaya biraz yağ ısıtın (etler kavrulurken yağ koyduğumuzdan yüzüne yağı az koyabiliriz). Yağ iyice ısındıktan sonra altını kapatıp içine nane ve kırmızı biber atıp yemeğin üzerine dökün.

31 Mayıs 2007 Perşembe

Yağlı Köfte


Benim için bütün yemekler bir yana o bir yana diyecek bir yemek varsa o da kesinlikle köftegillerdir. Bu köfte denilen şeyden birgün bıkar mıyım bilmiyorum ama köfte yanı salata, turşu ve ayranla birlikte başka hiç bir yemeğe değişmem. Sırası ile sevdiğim köfteler ise: Yağlı köfte, mercimekli köfte, kısır, çiğköfte (içliköfteyi unutmayayım) Mesela pazar gününden beri 3 kez yağlı köfte yedim ve her seferinde de sanki aylardır yemiyormuşçasına iştahla yedim.

Yemeğe dair yaptığım ilklerin arasındadır köfte yoğurtmakta. Aileden köftem ve makarnama karşı hep bir övgü almışımdır. Konya'da öğrenciyken arada köfte yoğurmakla birlikte genelde kısırla avuttum kendimi. Ya da mercimekli köfte. Çünkü onların yapımı nisbeten daha kolay. Kısır ve mercimekli köftede ince bulgur sıcak su ile şişirildiği için çok bir zahmeti olmuyor, ama yağlı köfte de çiğköfte gibi bulgurun diriliği gidene kadar yoğruluyor. Zaten ben yağlı köfteden bahsederken çiğköftenin etsizi diye tanımlarım. Et yerine içine yağ konuluyor.

Bu köfteyi genelde Antep'de kadınlar öğlenleri yapar. Sevmeyeni, yapmasını bilmeyeni azdır. Çiğköfteyi çok sevipte çiğ et oluduğundan yiyemeyenlere bunu yapmalarını tavsiye ederim.

Köfteden ne de çok bahsettim :) Ama çok severim çook, anlatılır gibi değil. Tazeyken güzeldir ama ben kalmışını bile iştahla yiyebilirim, artık siz anlayın halimi..

Herzaman göz kararı yaptığım bu tarifi sizlerle de paylaşmak için bu pazar ölçerek denedim. Eşimin yorumu "sen bu işi biliyorsun" oldu. Yağı, salçası, acısı yerinde olduğundan bence de baya lezzetliydi. Sizler için yapılması aşamasını fotoğrafladık. Buyrun tarife..

Yağlı köfte
Malzemeler: (2 kişilik / 8 adet)
  • 1 bardaktan 1 parmak fazla köftelik ince bulgur (biz ince bulgura simit diyoruz)(aslında kişi başı hesap yaparken iki avucumuzu birleştirir avucumuzu doldurmayacak kadar simiti bir kişilik hesap ederiz, ben iki avucu bardak ile ölçtüm verdiğim miktar çıktı)
  • 1 tepeleme yemek kaşığı salça (biber+domates, biber salçası olmadan olmaz)
  • 1 soğan (kuru da olur ama ben taze kullandım)
  • 2 olgun domates (benim kullandığımın biri orta boy diğeri biraz daha küçüktü)
  • 1-2 diş sarımsak (isteğinize göre hiç koymayabilirsiniz veya 1-2 diş daha artırabilirsiniz)
  • 1 çay bardağından 1 parmak eksik sıvıyağ (biraz azaltabilirsiniz)
  • 1 avuç maydanoz
  • 1 çay kaşığı karabiber
  • 2/3 çay kaşığı köfte ilacı (eğer yoksa yerine kimyon olabilir)
  • bol kırmızı pul biber (tercihan acı)
Hazırlanması
  • Bir tavaya sıvıyağı koyun, soğanları minik minik doğrayıp yağın içine atın ve ocağın üzerinde bekletin (ocağı daha sonra yakacağız)
  • Maydanozu minik minik doğrayıp onu da bir kenarda bekletin. Yanınıza bir bardak kadar su alıp hazırlayın.
  • Büyük bir tepsiye ince bulguru, baharatları ve salçayı ekleyin. Sarımsağı minik minik doğrayıp ekleyin. Tepsiye domateslerin kabuğunu soyup rendeleyin veya küçük küçük doğrayın.
  • Önce domateslerle salçayı birlikte elinizle ezin ve bu karışıma biraz biraz ince bulgurdan katarak karıştırmaya başlayın.
  • Tüm malzeme karıştıktan sonra iki elinizle yoğurmaya başlamalısınız.

  • Köfteyi domateslerin suyunun yardımı ile birbirlerine sürterek yapacaksınız. Bunun için resimlerdeki gibi bir avucunuza alacağınız bir miktar bulguru diğer elinizle sabitlediğiniz bulgura ileri geri hareketler yaparak yoğurun
  • Köftenin suyu çekildiğinde bir miktar daha su ekleyin (1/4 su bardağı yeterli geldi bana), bulgurun diriliği gidene kadar yoğurmaya devam edin. Bu sırada ocaktaki yağın altını yakın ve soğanların diriliği gidene kadar ocakta tutun
  • Yağın altını kapatıp köftenin üzerine dökün, maydanozları ilave edin. Yağ sıcak olacağından biraz bekleyip dikkatli birşekilde tüm malzemeyi yoğurarak karıştırın. Tuzunu kontrol edin.

  • Tepsinin bir köşesine köfteyi bastırın. Elinizle bir avuç kadarını alın
  • İki eliniz arasında resimdeki gibi sıkarak "topak" haline getirin. Bekletmeden turşu, ayran ve salata ile birlikte servis edin.

18 Mayıs 2007 Cuma

Kurabiye Ye#22

Bu ayki etkinlik konusu herkesi mutlu eden bir konu. Bunun için ben de sevgili Hülya'ya teşekkür ediyorum.

Ben de Dolgu Kremalı Kurabiye ile katılıyorum.



Dolgu Kremalı Kurabiye


Tarif Dr.Oetkerin, kurabiye için Dr.Oetkerin hazır kurabiye unu kullanılıyordu ama ben kurabiyemi kendim yaptım. Daha çok süsleme kısmı tariften alıntı oldu yani. Ama arzu eden Dr.Oetkerin hazır şekerli kurabiye ununu alıp üzerindeki tarife göre pişirebilir.
Dolgu Kremalı Kurabiye
Malzemeler: Kurabiye için:
  • 1 adet yumurta
  • 100 gr. margarin/tereyağı
  • 100 gr. şeker
  • 1 yemek kaşığı süt
  • 1 portakal kabuğu rendesi
  • 1 tatlı kaşığı vanilya
  • 1 çay kaşığı kabartma tozu
  • 3 yemek kaşığı buğday nişastası (mısır nişastası da olur)
  • 2 su bardağı un
Kaplama için:
  • 1/2 paket Dr.Oetker çikolatalı sos + üzerinde yazan miktarın yarısı kadar su (tarifte bir paket deniliyordu, ben paketin 2/3 ünü kullandığım halde bir kısmı arttı)
  • 40 gr. bitter çikolata (1 paket sos için 80 gr. çikolata)
Dolgu için:
  • 1 paket Dr. Oetker dolgu kreması (kıvamı evde yapılan pastacı kreması ile aynı oldu, arzu eden evde kendisi de yapabilir)
  • 2.5 çay bardağı süt
Süslemek için:
  • Fındık, ceviz, badem (bıçakla birkaç parçaya bölünmüş)
  • Bir miktar bitter çikolata ve margarin (bu üzerindeki çizgiler için benmari olarak eritilip kullanılıyor, ama ben kaplama için kullandığım çikolatalı sos artınca onu kullandım, ayrıca çikolata eritmeme gerek kalmadı)
Hazırlanması:
  • Kurabiye için oda sıcaklığındaki yumurta, margarin ve şekeri yoğurma kabına alıp iyice yoğurun.
  • Üzerine vanilyayı, sütü ve portakal kabuğu rendesini de katıp yoğurmaya devam edin.
  • Tel süzgeçten geçirerek un,nişasta ve kabartma tozunu da karışıma ekleyip elinize yapışmayan, yumuşak bir hamur elde edin (un miktarını kontrollü koymakta fayda var, siz yukardaki miktarı azar azar ekleyin)
  • Buzdolabında yarım saat dinlendirdiğiniz hamuru merdane ile tezgahta veya yağlı kağıt üzeinde 3-5 mm kalınlığında açın ve çay bardağı ağzı ile kesin.
  • Kurabiyeleri yağlanmış veya yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine yerleştirip 180 derece fırında pembeleşene kadar 15-20 dk pişirin.
  • Kurabiyeler pişerken çikolatalı sosu üzerinde yazan tarife göre pişirin. Bitter çikolatayı sosun altını kapatmadan önce küçük küçük doğrayıp sosun içine atın, karıştırıp eritin ve altını kapatın.
  • Kurabiyeler ve çikolatalı sos soğuduktan sonra çikolataların bir yüzünü bu sosa batırıp yağlı kağıt veya aliminyum folyo üzerine alın
  • Çikolata kaplama donduktan sonra dolgu kremasını üzerindeki tarife göre hazırlayıp sıkma torbasına veya bir buzdolabı poşetine doldurun. Poşetin ucuna makasla küçük bir kesik atıp kurabiyelerin üzerine sıkın.
  • Kurabiyelerin üzerini fındık,ceviz veya bademle süsleyin
  • Kalan çikolatalı sostan veya ayrıca benmari usulü erittiğiniz çikolata+margarin karışımından buzdolabı poşetine doldurun ve poşetin ucunu incecik kesin.
  • Kurabiyerin üzerine bu çikolata ile çizgiler çekin
Notlar:
  • Ben çikolatalı sosa batırdıktan sonra (dolgu kremasını sıkmadan) 1.5 gün fırın içerisinde beklettim kurabiyeleri, bu sabah baktığımda çikolata kaplama çok mat ve donuk duruyordu. Bu yüzden artan sosa yeniden batırdım. Eğer yapacaksanız çok bekletmemenizi tavsiye ederim
  • Dolgu kremasını ve çizgi çekilen çikoltayı sıkmadan önce mutlaka bir tabak üzerinde deneyip elinizi alıştırın.

6 Mayıs 2007 Pazar

Pirinçli Çorba, Sigra Böreği, Vişneli Kek



Aynı malzemeleri ve aynı pişirme yöntemini kullanan iki aşçının bile yaptığı yemekler birbirinden tat olarak farklı olur. Bunda mutlaka tecrübenin etkisi vardır ama etkileyen iki faktör daha var bence. Birincisi yıllar önce biryerde okuduğum ama şuanda nerden olduğunu hatırlamadığım birşey. Bu teoriye göre insanların elinde bulunan değişik türlü bakteriler yemeğe geçtiği için bazı kişilerin elinden çıkan yemeklerin daha güzel olduğu yönde (sizce ütobik bişey mi bu?) Hatta ben buna göre benim yemeklerimin beğenilmesini hep babamın güzel yemek yapmasından kaynaklandığını düşünürüm. Ondan bana geçen bir şey olarak görürüm.

İkincisi ise zevkle yemek yapmak. bunu çoğunuz biliyordur zaten. Severek yapılan yemekler hep daha güzel oluyor. İşte bu sebepten herzaman büyük bir ustalıkla yemek yapan ve yemediğim ciğer kavurmasını bile severek yediğim kayınvalidemde cuma günü misafire yaptığı özbek pilavı tam suyuna düşmemişti. Çünkü bir gece önceden acilen annesine anjio yapılmış ve kendisi de birgün sonraki sabaha öğrenmiş. Aynı günün akşamına yemeğe misafir davetli olunca o üzüntü-korku ile yemeklerini yapmış. Yukarda görünen turuncu renkli pilav o gece yapılan özbek pilavından bizim payımıza düşeni. Fazla miktar pilav kalınca diğer yemeklerle birlikte saklama kablarına doldurup (üstelik tüketmekte zorlanacağımız kadar) pilav verdi bize.

Bende birgün sonrasında pilavın bir kısmını çorba yaptım. Şimdiye kadar hiç pirinçle çorba yapmamış, hatta yapılmış pirinç çorbalarını sevmeyen hatta ve hatta mercimekli çorbaya dahi pirinç koyacak olsa iyice blendırdan geçirmezse yiyemeyen biri olarak ben bu çorbaya bayıldım!

Koca bir çorba kasesini bayıla bayıla içtim.
Bu çorbayı nasıl yaptığıma gelince: Önce biraz ısıtıcıda su ısıttım ve tencereye bir miktar salça koyup kaynar sudan azar azar salçanın üzerine ilave edip salçayı ezdim. Ve üzerini kaynar su ile istediğim miktar doldurdum. İçine 2 diş sarımsak ezdim, pulbiber attım ve biraz kaynattım. Pilavın etsiz olan kısmından pirinç ve nohutları tencereye ilave ettim bir iki taşım da o kaynadı ve üzerine tuz, karabiber ve sumak ekşisi ilave edip kapatım. Ayrı bir tavada bir miktar zeytinyağı ısıttım. Yağ iyice ısınınca altını kapatıp nane ekledim ve çorbanın üzerine döktüm. Çıkan cozzz sesi ile birlikte çıkan sarımsak-sumak-nane kokuları beni mest etti. Yukarda da yazdığım gibi sonuç harikaydı.




İkinci kurtarma çalışması geçen pazar misafire yaptığım börekten artan yufkalar içindi. Yufka bütün olsa gözleme yapacaktım ama parça parça olunca sigara böreği yapayım dedim. Ama klasik yöntemle değil bloglarda gördüğüm ve merak ettiğim bir yöntemi deneyeyim dedim: böreği galeta ununa batırarak kızartmak. Evde galeta unu kalmadığı için az miktardaki ev ekmeğini rondodan geçirip galeta yaptım ve yufkaların içine birazcık yoğurt sürdüm, beyaz beynir maydanoz karışımı ile birlikte sardım. Bir kasedeki suya batırıp çıkardım elimle azıcık sıkıp fazla suyunu sıktırdım ve galeta ununa bulayıp kızgın yağa attım. Bunun sonucu da çok güzel oldu. Sigara böreğinden birazcık daha değişik, dışı çıtır çıtır oldu.



Üçüncü deneme ise bir kurtarma çalışması değil. Ama bunun da sonucundan çok memnun kalınca paylaşmak istedim. Rabia'nın yaptığı vişneli kek. Ben dışına krema ile çikolata hazırlayıp sürmedim ama bu hali bile çok sevildi. İşyerindeki arkadaşlar çok beğendiler hatta bir tanesi "Bu tam benlik olmuş, yediğim en güzel pastalardan biriydi" yorumunu yaptı. Denemenizi tavsiye ederim. Tarife buradan ulaşabilirsiniz.

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...